"Zaman kekeleyen bir sonsuzluktur"
Hipatia
Umberto Eco'nun Baudolino adlı romanı kanaat-bilgi-inanç olgularının sınırlarının muğlak olduğu bir dönemi anlatıyor. Bu muğlaklığın aşılmasını amaçlayan pek çok kurumun ortaya çıkmış olması bizleri ne derece 'güvence' altına alıyor bilemiyorum. Baudolino, Eco romanlarının her zamanki zenginliği ile, bizleri ortaçağ kent savunma sistemlerinden kapalı oda cinayetlerine kadar çeşitli evrenlere sürüklemesinin yanı sıra bu meseleler üzerine düşünmeye yönlendiriyor.
Roman zeki ve kurnaz bir yalancı olan ve bunu açık açık söylemekten geri durmayan Baudolino'nun, Niketas adlı bir Bizans tarihçisine anlattığı yaşam öyküsünden oluşuyor. Anlattığı hikaye bir yana, romanın biçimlenişinin dahi 'anlatı' ile 'gerçeklik' arasındaki ilişkisizliğin bir tür dışa vurumu olduğunu söylemek mümkün.
Şöyle ki, romanın başında Baudolino'nun yazmayı yeni öğrendği zamanlarda tuttuğu bir günlüğü okuyoruz. Yani roman Baudolino'nun gerçek yaşamını değil, 'kendi anlattığı şekliyle' yaşamını anlatıyor ve daha önemlisi romanı oluşturan anlatı, anlatı sahibinin kendi yaşamını yazınsallaştırılmaya başlandığı noktayı kendisine başlangıç noktası olarak alıyor. Baudolino'yu kendi hikayesini Niketas'a anlatmaya iten sebebin tuttuğu günlükleri kaybetmesi oluşu da burada anlam kazanıyor. Baudolino hayatını anlatılar üretmekle yaşamakla kalmıyor, adeta bir anlatı olduğu takdirde var olabileceğini bize beyan ediyor. Neyin gerçek ve neyin kurgu olduğu, hikayenin kendisi anlatıldıktan sonra önemini yitiriyor. Zaten Eco'nun karakterlerinin bir kısmını gerçek kişilere dayandırması -örneğin Niketas- bunun bir göstergesi. Hikaye inandırıcılığını kendi eliyle kuşkulu hale getirdiği halde kendini var kılmak yoluyla bir olaylar dizisinin bilgisini sunuyor bize. Romanı elinize alıp okumaya başladığınız andan itibaren bilgi ile bilginin içerdiğini iddia ettiği gerçeklik arasındaki ilişkisizliği kabul etmiş oluyorsunuz. Belki her anlatıda karşı karşıya kaldığımız bir durum bu. Ama Eco'nun romanı okuyucusuna romanın yapıntılığına dair daha 'şuurlu' bir duruş sağlıyor. Nabakov'un Solgun Ateş veya Sebastian Knight'ın Gerçek Yaşam Öyküsü kitaplarındakine benzer bir durum bu. Ancak Baudolino'nun farkı bilginin değerinin doğruluk derecesi ile ölçülmediği bir dönemi ele alan tarihi bir roman olması. Diğer bir deyişle kıssanın kendisi içindeki hissenin bedenlenmiş halini ihtiva etmekte.
Bunun yanı sıra, Baudolino'da, herkesin malumu olan bilgi-iktidar ilişkisini, belki meselenin yaygın yorumlanış biçiminden farklı bir şekliyle okuyoruz. Burada bilgi bir araç olmanın dışına çıkıyor, var olan gerçekliği şekillendirmenin ötesinde yaratıcısının gerçeklik algısını da şekillendiren bir konuma geçiyor. Hikayede Baudolino'nun ön ayak olduğu kandırmacaların çoğunluğu iktidar ve güç dengelerinin belirli bir şekilde manipülasyonunu hedef almakta. Ancak bu manipülasyonlar öyle çığrından çıkıyor ki fabrike edilen bilgi iktidar aracı olmaktan çıkıp tarihi kendi inisiyatifi ile şekillendirmeye başlıyor. Baudolino'nun en yakın arkadaşlarını kendi fabrikasyonları ile süslediği bir yolculuğa sürüklemesinde bu kontrolden çıkmışlığı görüyoruz. Manipülasyonlar, yalanlar başka beklenmedik sonuçlar da doğurabiliyor. Örneğin Niketas, Latinlerin Bizans'ı istila ettikleri dönemde ortaya çıkan kutsal emanet sahteciliğini eleştirmekle birlikte bu sahte emanetleri alıp kendi yurtlarına götüren Latinlerin kendi kiliselerine istemeden de olsa kutsal düşünce aşılayabileceğini ümit ediyor. Bu düşünceye göre emanetin herhangi bir kutsiyeti olmasa dahi kutsal olduğunun düşünülüyor olması belirli bir etkiyi yaratabilir, bu etki yapılan sahtekarlığın baştaki hedefinden tamamen bağımsız olsa bile. Gerçek ve anlatının birbirine girdiği bu evrende ümit edilebilecek olan tek şey ortaya çıkan sonucun mevcut beklentilerle çatışmaması. Diğer bir deyişle rotanın kendisi, varış noktasına nazaran ikincil bir konumda kalıyor: "Büyük bir tarihte küçük gerçekler, en büyük gerçekler ortaya çıksın diye değiştirilebilir".
Baudolino keyifli vakit geçirmeyi sağlamasının yanı sıra, tarihçilik, hikayecilik, kanaat-bilgi-iktidar ilişkileri gibi konularla ilgilenenlerin sinüslerini açabilecek bir roman.