Christopher Nolan'ın, aralarında takıntılı bir rekabet olan iki sihirbazın hikayesini anlattığı The Prestige adlı filminde, David Bowie'nin canlandırdığı Nikola Tesla'nın ağzından dile dökülen vurucu bir ifade geçmekte: "İnsanın ulaşabilecekleri hayal gücünün ötesindedir" ("Man's reach exceeds his imagination" -seksist bir ifade, ama yapacak birşey yok, olan olmuş). İlk bakışta bilimsel ilerlemeyi yücelten ve bu yüceltme durumundan dolayı kendiyle çelişen bir aforizma olarak görebiliriz bu laf -zira "Kardeşim madem hayal gücünü aşıyor, bu işler nasıl oluyor? Sen bunu yapabiliyorsun da benim kafam niye almıyor? Sen hangi gezegendensin birader!" demeye zorluyor bu laf izleyici/okuyucuyu. Nikola Tesla'nın bilim tarihindeki tartışmalı konumu ve üzerine üretilen efsanelerin kendisinin hangi gezegenden geldiği sorusunu meşru kılması bir yana, bu argüman Aydınlanma düşüncesinin insan yaratıcılığını ön plana çıkaran yaklaşımını yansıtıyor gibi görünebilir -ki bu yaklaşım bilimsel ilerlemenin toplumları daha iyi bir noktaya taşıyacağı inancını beraberinde getirmiştir. Ama bu aforizmayı biraz zorlamak, biraz sündürmek mümkün. Hadi sündürelim.
Fransız bilim felsefecisi Gaston Bachelard, insanların ateş, su ve hava gibi, tanımlamakta zorlandığı ve metafizik anlamlar yüklediği madde veya olgular karşısında duydukları ilk heyecanın, daha sonraları fizik ve kimya gibi bilim dallarını ortaya çıkardığını savunur. Bachelard'a göre pozitif bilimlerin geliştiği dönemlerde dahi bu heyecan etkili olmakta, hatta bilimsel ilerleme karşısında bir engel oluşturmaktadır. Bachelard'ın bu düşünceden hareketle ulaştığı ikinci bir sonuç ise, bilimin tarihi yazılırken, meydana gelen gelişmelerde bir 'ilk başlatıcı' aramanın beyhude bir çaba olduğudur. Diğer bir deyişle, herhangi bir olgunun bilimsel olarak açıklanabilir hale hangi noktada geldiği asla bilinemez. Zira "Evreka!" diyen kişinin zihninde bu buluş öncesinde, bu nesne veya olguya dair yaşadığı dönemde hakim olan inanışlar veya spekülatif açıklamalar mevcut olacaktır. Bu spekülasyonlar ise, daha önceki bir dönemde ortaya atılan başka spekülasyonlardan bir şekilde etkilenmiştir. Bu böyle gider de gider. İlk ateşe elini uzatan insan -ki bu ilk ateşin, yıldırım düşmesi sonrası yanan bir ağaçta insanlara göründüğü yaygın rivayetler arasındadır- acı içinde haykırdıktan sonra bu duruma nasıl bir anlam yüklemiştir bilemeyeceğimize göre, ateş olgusunun bilim tarihinde nasıl ortaya çıktığını anlatırken her daim bu buluş öncesinde ateş olgusu üzerine üretilmiş bir fikir olduğunu hatırlamalıyız. En azından Bachelard'ın dediği bunun gibi birşey.
Fransız bilim felsefecisi Gaston Bachelard, insanların ateş, su ve hava gibi, tanımlamakta zorlandığı ve metafizik anlamlar yüklediği madde veya olgular karşısında duydukları ilk heyecanın, daha sonraları fizik ve kimya gibi bilim dallarını ortaya çıkardığını savunur. Bachelard'a göre pozitif bilimlerin geliştiği dönemlerde dahi bu heyecan etkili olmakta, hatta bilimsel ilerleme karşısında bir engel oluşturmaktadır. Bachelard'ın bu düşünceden hareketle ulaştığı ikinci bir sonuç ise, bilimin tarihi yazılırken, meydana gelen gelişmelerde bir 'ilk başlatıcı' aramanın beyhude bir çaba olduğudur. Diğer bir deyişle, herhangi bir olgunun bilimsel olarak açıklanabilir hale hangi noktada geldiği asla bilinemez. Zira "Evreka!" diyen kişinin zihninde bu buluş öncesinde, bu nesne veya olguya dair yaşadığı dönemde hakim olan inanışlar veya spekülatif açıklamalar mevcut olacaktır. Bu spekülasyonlar ise, daha önceki bir dönemde ortaya atılan başka spekülasyonlardan bir şekilde etkilenmiştir. Bu böyle gider de gider. İlk ateşe elini uzatan insan -ki bu ilk ateşin, yıldırım düşmesi sonrası yanan bir ağaçta insanlara göründüğü yaygın rivayetler arasındadır- acı içinde haykırdıktan sonra bu duruma nasıl bir anlam yüklemiştir bilemeyeceğimize göre, ateş olgusunun bilim tarihinde nasıl ortaya çıktığını anlatırken her daim bu buluş öncesinde ateş olgusu üzerine üretilmiş bir fikir olduğunu hatırlamalıyız. En azından Bachelard'ın dediği bunun gibi birşey.
Bu argümanın (yoksa hipotez mi desek, ya da sarmısaklayıp da mı saklasak?) Tesla'nın ağzından dile dökülen aforizmayla ne ilgisi var diyebilirsiniz. Ancak Bachelard'ın söylediklerinden çıkarılabilecek başka sonuçlar söz konusu. Şöyle ki, elini ateşe ilk uzatanın, atası olduğu homo sapienlerin günün birinde bu olguyu açıklayabileceklerini aklının ucundan dahi geçirmediğini göz önünde bulundurursak (sizi bilmem, ama bana oldukça uzak bir ihtimal gibi görünüyor), doğayı anlama yolunda atılmış olan adımlar ne derece insanlığın 'başarı'sıdır sorusu akla geliyor. Öyle ya, eli yanan arkadaşın ardından gelenler önce ateşe ellerini uzatmamaları gerektiğini, ardından ateşin taşınabildiğini, ardından ateşi kontrol edebileceklerini, ardından eti-kemiği ateşle daha rahat yenilebilir hale getirebileceklerini, ardından ateşle başka canlıları öldürebileceklerini (muhtemelen ilk bunu bulmuşlardır), vs. bir şekilde fark etmişler. Ancak bu fark etme süreçlerinde her daim bir önceki adımdaki bilgiden hareket etmişler. Yani, ateşi kendileri yaratabilecek hale geldiklerinde ateşe dair fikirleri, ateşe elini uzatıp acı acı bağıran arkadaşın ateş hakkındaki fikrinden hareketle oluşturulmuş olamaz -zira bu arkadaşın ateşe dair bir bilgisi yoktu başta (belki gidip bepanteni bulmuştur). Burada bahsi geçen konu insanlığın deneyimlerinin bir sonraki jenerasyona aktarımından mı ibaret? Yoksa söz konusu olan, bugün ateşe dair bilgimizin insanlığın değil, insanlığın ateş üzerine yürüttükler spekülasyonların bir ürünü olduğu mu? Tam bu noktada, insanlığın ulaşabileceği noktanın insanın hayal gücünü aştığı görüşü, başta bahsedilen klasik ilerleme mitinden farklı bir anlam kazanıyor. Daha önceki bir yazıda bahsettiğim singularity teorisi, insanlığın teknolojik ilerlemenin yaratıcısı, aktörü olmaktan çıkacağı bir gelecek betimliyor. Bu teoriye göre yapay zekanın ortaya çıkışı sonrası makineler hem insan beynini aşan işlem kapasiteleri, hem de aralarındaki iletişim sayesinde teknolojik ilerlemeyi insanlığın gerçekleştirebileceğinden çok daha hızlı gerçekleştirebilecek (hızlı çoğalma yeteneklerinin virüslere sağladığı adaptasyon kapasitesini düşünün). Bu teori geleceği anlatıyor. Ama ya Bachelard haklıysa? Ya bugün geldiğimiz noktaya da kendi isteğimizle gelmemişsek? Acaba filmdeki Tesla bunu mu söylemek istemişti? Bunu bilemeyiz, ama bence bugün yaşasa bu fikir hoşuna giderdi...