Sunday, November 08, 2009

1959'da düşünen makineleri tartışmak: Cahit Arf ve "singularity"?

Ünlü fizikçi Richard Feynman, 29 Aralık 1959 yılında California Institute of Technology'de gerçekleştirilen bir toplantıda, nanoteknoloji kavramının gelişimi açısından önemli olduğu kabul edilen bir konuşma gerçekleştirmişti. Feynman, There is Plenty of Room at the Bottom başlıklı konuşmasına "24 ciltlik Brittanica Ansiklopedisini bir toplu iğnenin başına niçin yazamıyoruz?" sorusu ile başlayıp minyatürleştirme uygulamalarının hangi noktalara gelebileceğine dair görüşlerini ortaya koymuş, biyolojik sistemlerdeki hücrelerin sahip olduğu özellikler ve bilgi taşıma kapasitelerinden hareketle atomları istediğimiz şekilde düzenleyebilmenin olanaklarını tartışmıştı. Bilindiği üzere, atomik ve moleküler ölçekteki bu faaliyetler günümüzde nanoteknoloji adıyla anılyor.

Feynman'ın konuşmasından birkaç ay önce, tam tarih vermek gerekirse 1 Nisan 1959'da, Erzurum Atatürk Üniversitesi'nin açılış konferansında konuşmakta olan Cahit Arf aynı konuya değiniyor, üstelik şaka yapmıyordu. Ancak Feynman'dan farklı olarak Arf konuya "Makineler düşünebilir mi?" sorusu açısından yaklaşıyordu. Biraz uzunca dahi olsa, bu alıntıyı kayıt amacıyla buraya koyalım (sonra muhabbete devam edeceğiz):

"Makinelerin bazı işleri insan beynine nazaran çok daha çabuk yapabildiklerine mukabil, anlayış yani alış kapasiteleri büyük bir salonu doldurabilecek kadar büyük olanlarında bile tenevvü bakımından insan beyninden çok düşüktür. İnsan beyninin kendi kendisini kendi insiyatifi ile tekemmül ettirmesine mukabil makine yapıldığı gibi kalmaktadır. Bununla beraber kendi kendisini tekamül ettiren (geliştiren) makineler tasarlamak mümkündür. Fakat kanaatimce insan beyni ile makine arasındaki asıl fark, insan beyninin estetik mahiyette müessirleri alıp onlar üzerinde işleyebilmesi ve yine estetik mahiyette olan kararlar verebilmesine, verilen bir işi yapıp yapmamak hususunda kendisini serbest hissetmesine mukabil makinede bu vasıfların benzerlerinin yok oluşudur. Bu vasıfları karakterize eden husus hepsinin de bir belirsizlik unsuru ihtiva etmesi, bunların şaşmaz bir şekilde uydukları kaidelerin olmayışıdır. Belirsizlik karakterine haiz olan insan dışı tabiat hadiseleri mevcuttur. Bunlar atom içinde cereyan eden olaylardır. Bu itibarla nispeten küçük sayıda atom içinde cereyan eden makinelerin işleyişinde müessir hale gelebilirse makinelerin estetik bakımdan da insan beynine benzetileceği ümit edilebilecektir. Böyle bir makine, mesela filan müzik parçasını güzel bulmadığını söyleyebilecektir. Fakat bu işin uzun yıllar sonra bile ve belki de hiçbir zaman yapılamayacağını zannediyorum."

Son cümlesindeki ümitsiz yaklaşımı bir yana, Cahit Arf'ın atomik ölçekte makinelerin üretilmesi ile yapay zeka arasında kurduğu ilişki, teknolojinin geleceğine dair yapılan tartışmalarda uzun zamandır ele alınmakta. Konu hakkında farklı görüşler mevcut elbette, kimileri yapay zekanın gelişiminin nanoteknoloji ile yakından alakalı olduğunu söylerken, kimileri böyler bir ilişkinin zorunlu olmadığını iddia etmekte. Buradaki ayrışmanın başladığı noktalardan bir tanesi, yapay zeka teknolojisinin gelişimi için, biyolojik sistemlerin teknolojiye uygulanması olarak tanımlanabilecek olan biomimetic alanından hareket edilip edilmeyeceği. Diğer bir deyişle yapay zeka yaratmak için mutlak surette insan beyninin bir kopyasını yapmalı mıyız? "Belirsizlik" kavramına yaptığı vurgu, Arf'ın bu kampta yer aldığını düşündürtüyor. Bugün bu soruya olumlu cevap verenler yapay zekanın gelişimi için nanoteknolojide gerçekleşmesini bekledikleri gelişmelerden medet ummakta.

Ancak yukarıdaki alıntıda nanoteknoloji ve yapay zeka ile alakalı başka bir konuya değiniyor Arf: "Kendi kendilerini tekamül ettiren (geliştiren) makineler". Bu konu, teknolojinin geleceğine dair biraz ürkütücü bir senaryo olan (technological) singularity tartışmalarını akla getiriyor. Singularity kavramı ilk defa 1982 yılında, Vernor Vinge tarafından, insandan daha zeki yapıların oluşturulmasının beraberinde getireceği geleceği tanımlamak için kullanıldı. Ancak kavramın kendisi bir birleşme (convergence) ifadesi gibi algılanmamalı. Singularity, bazı kaynaklarda dendiği gibi "doğal ve yapay zeka birlikteliği"ni anlatmıyor. Aslında anlatılmak istenen, bir birleşmenin aksine, bir daha asla kapanmayabilecek olan bir farkın oluşması. Kavramının kökleri, matematiksel modellerin açıklayamadığı durumlar için kullanılan singularity kavramına dayanıyor. Rölativitenin geçersiz hale geldiği kara delikler bunun bir örneği. Vinge bu kavramı insanın teknolojinin sonraki aşamaları hakkında bir fikir sahibi olamayacağı, kendi modellerinin geçersiz olacağı ve yeni bir gerçekliğin ortaya çıkacağı bir noktayı anlatmak için kullanıyor. Kavram üzerine yapılan diğer tartışmalarda süper-zeki (super-intelligent) yapıların birbirleriyle bilgi alışverişine girerek, inovasyon hızını insanların -en azından vücutları nanobotlarca upgrade edilmedikçe- anlayamayacakları boyutlara taşıyacağı iddia edilmekte, insanın teknolojik ilerlemenin öznesi olmaktan çıkacağı bir gelecek betimlenmekte.

Vinge singularity kavramının 1950lerde, hızlanarak artan teknoloji konusundan bahsedilirken kullanıldığını, ancak kavramı kullananların teknolojinin sürekli gelişimine dair yeni bir bakış açılarının olmadığını, insandan daha zeki, süper-zeki yapıların inşasını o zamanlar düşünmediklerini öne sürüyor. İnsanın doğayla ilişkisinde kendisini merkeze koymasının yarattığı sınırlar ve bunun beraberinde getirdiği olumsuzluklar aşikar. Bu durum ile karşılaştırıldığında, "zeka" gibi, yalnızca insana özgü olduğuna ve sınırlarının insanlarca belirlenebileceğine dair kuvvetli bir inanç olan bir olguda, insanın sınırlarının ötesinin düşünülmemesi son derece doğal. Cahit Arf kendilerini geliştiren makinelerden bahsederken bu gelişimin insan zekası ile sınırlı kalıp kalmayacağına dair ne düşünüyordu bilinmez -alıntıdaki son cümle bu konuda bir fikir verse dahi-, ancak en azından 1959 yılında Erzurum'da bu konuya değinmiş olduğuna dair bir kayıt var elimizde. Hafızalardan silinmeden, sahaflarda ve kütüphanelerde kaybolmadan paylaşalım.

Not: Cahit Arf'ın konuşmasının metni, "Makine Düşünebilir mi?" başlığı altında, Boğaziçi Üniversitesi Bilgi İşlem Kulübü tarafından çıkarılan Bilim ve Mühendislik dergisinin 4. sayısında (Şubat 1993) yayınlanmış. Nette yaptığım araştırmanın ardından kısa bir yayın hayatı olduğuna kanaat getirdiğim bu dergi yukarıda bahsettiğim kıymetli dökümanı yayınlamanın yanı sıra, kimi güzide üniversitelerimizin kütüphanelerinde dahi kitaplarını bulmakta zorlandığımız isimlerin kitaplarının çevirilerinin tefrikasına girişmiş. Keşke tamamlanabilseymiş bunlar, yine de teşekkürlerimi belirtmek isterim.

No comments: