Wednesday, December 21, 2005

ESKİ GENÇLİK, DARBE, VE HAYALETLER...

Son zamanlarda Türkiye’nin gündemine oturan konular üzerine yapılan tartışmalar dönüp dolaşıp demokrasi eksikliği ile bağdaştırılmakta. Bu metinde demokratikleşme yönünde adım atmaktaki isteksizliğin altında yatan sebepler uzun uzadıya tartışılmayacak; burada ele alınacak konu Türkiye’nin bugününe dair karar verenlerin veya fikir yürütenlerin ülkenin gelecekteki toplumuna dair duydukları güvensizlik ve bunun yarattığı tehlikeler. Böylesine keskin bir ayrımın yapılmasının hemen herkes tarafından meşru görülebilecek dayanağı ise toplumun bugününün ve yarınının yetişkinleri arasındaki uçurumu oluşturan 1980 askeri darbesi.

Bataille sevgi ile karışamayacağını söylediği ‘tiksinme’ hissinin sevgiyi, yok edemediği sürece güçlendireceğini söylerken 1980 darbesinin yarattığı iddia edilen apolitik nesle nasıl bakıldığını anlamamız için bize bir araç sağlamakta. İlk bakışta absürd görünen bu iddiayı biraz olsun belirginleştirmek için söylenmesi gereken şu ki bu metinde bahsi geçen ‘iğrenme’ hissi ‘yeni gençlik’ ifadesiyle kavramsallaştırılabilecek olan nesle karşı bu ülkenin yöneticilerinin, o yöneticilerin faaliyetlerini yorumlayan fikir üreticilerinin ve yöneticilerle fikir üreticilerinin etki alanına giren orta yaş ve üstündeki halk kitlesinin besledikleri duyguların; bahsi geçen ‘sevgi’ hissi ise tüm bu kesimin gelecekte miras bırakacakları Ülke’ye karşı duydukları bağlılığın karşılığı olarak ele alınmaktadır. Eskilerin yeni gençliğe niçin iğrenerek baktığının açıklamasının bu metnin bütününe yeterince sirayet ettirilebildiği umulmakla beraber ilk olarak bu noktanın açıklanması gerekiyor: Bataille esrimenin kaynağını sınırlarımızın ötesinde aramakta, bizi aşan şeylerin varolmaması halinde doyuma ulaşılamayacağını söylemektedir. Elden başka bir şey gelmediği için yeni gençlere bırakacakları bu ülkenin geçmişine, bugününe ve geleceğine dair düşünceler üreten eski gençlerinin ‘demokratikleşme’ başlığı altında tartıştıkları değişim sürecine ve bu süreci gelecekte deneyimleyecek olan -şimdilik- pasif izleyicilerine bakışının altında Bataille’in bahsettiği bu sınırların ötesine geçildiğinde oluşan tiksinme hissi yatmakta olduğunu söyleyemez miyiz? Bu sorunun cevabının olumlu olması halinde şu sonuca varılabilir: Yeni gençliğin varlığı yadsınamamakta; bununla birlikte yeni gençliğin oluş biçiminin yarattığı tiksinme eski gençliğin, Türkiye’nin geleceğine dair yaptıklar formülasyonların gerçekleşmemesi halinde içine düşüleceğini iddia ettikleri sorunları doğrudan deneyimleyecek olan bu insanların karşılaşacağı zorluklar karşısında duyarsızlaşmalarına sebep olmakta. Buradan hareketle denilebilir ki müzakere sürecindeki başarıların mimarları eski gençler olacak, yenilginin sorumluluğuysa yeni gençlere yıkılacaktır. Eski gençlerin proje taslaklarında gölgelerine dahi yer vermedikleri yeni gençlerin inşa sürecinde ortaya çıkacak olan sorunların gerçek taşıyıcıları olacağı göz ardı edildikçe, bu projenin sonunda ortaya çıkacak olan yapının içinde yaşayacak olanlar kendilerini asla evlerinde hissetmeyecektir. Eski gençlerin yeni gençliğin pasifliğinden ve acizliğinden duydukları zevkin sebebi, belki kendilerinin de bu evsiz barksızlıktan muzdarip olmalarında aranmalıdır.

Şimdiye kadar yazılmış olanlarla bağlantılı olarak sorgulanması gereken ikinci nokta ‘Ülke’ye karşı beslenen sevginin ne derece sağlıklı olduğudur. Bu coğrafyanın güzelliğini uyarı tabelalarındaki yazım hatalarıyla anlatmaya çalışırken darbenin çocuklarının aynı tabelalarda ne gördükleri üzerine biraz düşünülmesi gerekmiyor mu? Gerçekleştiğini belki asla göremeyecekleri A.B. üyeliği için gösterdikleri çabaların sonuçlarını yaşayacak olan yeni gençlere miras bırakacakları bu ülkenin geleceğine dair kendi tasavvurlarını oluştururken, hareket ettikleri o karanlık geçmişi bu reddedilen gençlikten saklayarak daha ilk adımda bir hata yapmıyorlar mı? Türkiye’den beklenen reformları, verilmesi kaçınılmaz olan ödünler olarak gören ve ‘kırmızı çizgileri’ tekrar tekrar vurgulayanların tarih boyunca tarihi değiştirme ülküsünün gerçekleşmesi halinde tarihin yeniden yazılması hakkının muzafferlere bahşedildiğinden haberdar değilmiş gibi davranmaları, daha hipotez aşamasında tökezleyenlerin düşünsel kısıtlarını ortaya koymakta. ‘Tiksinme’ hissinin kaynağı, bu hissin yarattığı sonuç ne olursa olsun her zaman tiksinti yaratacaktır. Bu ülkenin gençleri, hayalini kurdukları Türkiye’yi yarat(tır)mak için çaba gösterenlerin, tarihin akışı içinde insan hayatının anlıksallığından dolayı kolayca fedakar olarak tanımlanabileceğini görmeli ve bu çabaların ardında basit kariyer hesaplarının yatabileceğinin farkına varamasa dahi bu başarızıslığının yaratacağı sorunları kendince ortadan kaldırmanın becerisine zaten sahip olduğu için okumakta olduğunuz metin gençliğe bir çağrı değil, eski gençlere bir uyarı niteliği taşımaktadır. Burada bahsi geçen ‘beceri’ diplomasinin, hukuksal çatışmaların, toplumsal süreçlerin devingenliğini o kırılgan ekonomiyi ürkütmeden ‘gavur’a açıklayabilmenin basit, prosedüral süreçlerinde gerekli olan şemaları özümsemenin çok ötesindedir. Mürekkep yalamışların dahi işsiz kaldığı bugünün dünyasında gençlere aşılanan kariyer hırsı göz önünde bulundurulduğunda kabul edilmelidir ki o prosedürleri öğrenmek, eskilerin ‘100 Temel Eser’den ikisini okumuş olmasına duacı olduğu bu yeni gençlik için çok daha kolay. Eski gençleri uyarmak amacıyla tanımlanmaya çalışılan ve yeni gençliğe atfedilen bu beceri, yeni gençliğin yanlış bir şekilde bilinçsizlik olarak algılanan umarsızlığında yatmakta. Yeni gençlik bu becerisini A.B. üyeliği yolunda adımlar atıldıkça ortaya koyacak, bugün hor görülen bu grup yarın toplumun kendisi olduğu vakit projeksiyon yapanların öngöremediği arızalar çıkartarak tarihteki esas rolünü oynamaya başlayacaktır.

Metnin buraya kadarki kısmının belki biraz daha somutlaştırılması lazım. Türkiye’nin A.B. üyesi olmasını isteyen toplumsal grupların çıkarlarının farklılaştığı bilinen bir gerçek. Bununla beraber vurgulanması gereken bir başka gerçek, ideolojik temeli ne olursa olsun Türkiye’nin A.B. üyeliğini destekleyenlerin istikrar uğruna daha önceden tasavvur edemeyecekleri ödünler vermek durumunda kalacaklarıdır. Biçimsel olarak uzlaşmacı görüş etrafında birleşen A.B.’nin çatışmacı düşünceye yakın olan tarafları sindirip yok edeceğinin farkına varmayanların bu ‘sözde’ uzlaşmacılığın boyutlarını anlamaya çalışmaları, belki asla kendi içinde uzlaşamayacak olan A.B.’nin yeni metinler ve bitimsiz referandumlarla kaybedebilecekleri zamana kendilerinin sahip olmadığını bilmeleri gerekir. Burada dile getirilen suçlamaları isteyen üstüne alınabilir.

İçten içe ahmaklık sıfatını yakıştırdıkları gençliğin bencilliğini eleştirir gibi yapanlar mevcut gidişatın güvencesi olarak aynı toplumsal grubu öne çıkarmaktan geri kalmamakta, Türkiye’nin aydınlık yüzünü göstermelik kampüs fotoğraflarıyla sunmaktalar. Darbenin yarattığı çalkantıdan kırılmadan çıkanlar, bıyıkları terlemiş şaşkın ördeklerin çehrelerinde ısrarla saflık ararken yeni gençliğin yalnız bireylerinin ruhunu anlamaktan aciz olduklarını sözde iyi niyetli ifadeleriyle ifşa etmekteler. Yeni gençliğin umarsızlığının boyutlarını henüz anlayamamış olanlar bilmiyorlar ki kolayca yönlendirebileceklerini zannettikleri bu insanlar, kendilerinin dokunmaya dahi cesaret edemeyecekleri bir silahı ellerinde tutuyor ve bir işaret beklemeksizin ateşleyebilecekken sadece canları istemediği için bu silahı yanlarında taşımakla yetiniyorlar. Temizlikten kaynaklandığını düşündüğünüz parlak yüzlerinde amaçsızlıktan kaynaklı solgunluğu ve bitkinliği fark edemediğiniz bu insanlar kendilerini kolay bir geleceğin beklemediğinin bilincindeler. Etrafta dolaşan hayaletleri görmeli ve onlardan korkmalısınız.

Türkiye’nin ‘parlak’ geleceği için tavsiyelerde bulunanlar mevcut aksaklıkları tarihsel bir perspektiften ele alırken toplumla aralarındaki mesafeyi (ki bu mesafenin varlığı asla reddedilemez ve doğru kurulduğu sürece varlığı gereklidir), bu aksaklıkların kaynağı olan çatışmaları ‘toplumsal duyarlıklar’ olarak tanımlayarak kurabileceklerini sanıyorlar. Akşam haberlerinde yer alan akıl almayacak olayları sadistçe bir zevkle ‘klasik Türkiye manzaraları’ olarak tanımlayanlar, bu manzaralarda bir şekilde yer alan hayaletlerin, önsel olarak varolduğu kabul edilen kırılmadan ne yönde etkilendiklerini göz önünde bulundurmuyorlar. Bilmiyorlar ki bu hayaletler, Bataille’nin bahsettiği o ‘son kasılmaya yol açan görüntüye’ sinen ölümün kokusu karşısında kendilerinden çok daha az duyarlılar.

Bu metnin yazarı çok fazla ‘yeni genç’ tanımıyor ve kendisi bu yeni gençliğe nazaran giderek yaşlanıyor. Fakat şimdiden sizi uyarıyor ki tanıdığı yeni gençlerin bazılarının sizin asla yanıt veremeyeceğiniz soruları ve asla karşılayamayacağınız talepleri var.

No comments: