Bir "bir insana aşık olmak" var. Bir de "bir insanın aşığı olmak" var. Bu ikincisinin iki çeşidi var. Bir tanesi bir insana aşık olmadan o insanın nesnesi olmak anlamında kullanılmakta. İkincisi, söz konusu aşk karşılıklı dahi olsa karşıdakinin nesnesi olmayı içermekte. Diğer bir deyişle birinci anlam ikincisinin alt kümesi. "Ben senin aşığınım" lafını bile isteye bir başkasına söylemek öznelik-nesnelik konumunu mesele etmeden kendini o kişiye teslim etme isteğinin ifadesidir. Acılı bir oluş biçimidir. Kimilerince haklı olarak bir zayıflık emaresi olarak algılanır. Kimileri ise aşkın tek gerçek halinin bu olduğuna inanır. Bu ikinci görüşe göre aşık olan kişi kendilik halini göz ardı ederek varlığını bir başkasının varlığı üzerinden anlamlandırır. Söz konusu yargı aşk kavramına yüklenen 'aşkın' anlam göz önünde bulundurulduğunda bu kavramı bütünlüğü ile kavramış gibi görülmekte. Zira aşka yüklenen yücelik hali aşkın başka bir biçimde ele alınmasını imkansız hale getirmekte. Aşkın kendisini, ikinci anlamı ile "Ben senin aşığınım" şeklindeki kullanımı çerçevesinde eleştirenler, bu eleştiriyi aşk kavramını reddetmeden yapamazlar; yapmamalıdırlar. Kişini kendiliğini reddetmeden aşık olabileceğini söylemek, rüya görmeden ütopya kurulabileceğini söylemek gibidir. Rüyasız ütopya, dans olmayan devrim gibidir; peşinde yalnızca köleleri sürükleyebilir. "Sevgi emektir" ifadesi, aşkın ne derece maliyetli olduğunu tam olarak ortaya koyamaz -bacılık kurumunu ve özgürlüğün sınırlı kavranışı meselesini bir kenara bırakarak söylüyorum bunu. Aşk öznel bir duygu durumudur. Kişinin kendi kendine anlamlandırabileceği bir haldir. Ama aynı zamanda kendilik halinin reddini gerektirir. Hissedilebilmesinin koşulunu bizzat sönümlendiren bir histir aşk. Muhtemeldir ki karmaşık metafiziğinden dolayı ağızlara sakız olmuştur.