Güneşin
doğayazdığı anların gecenin kendisi kadar güzel olduğunu söylemek, gündüz için
yazılmış bir güzellemeye giriş yapmak gibi gelebilir kulağa. Ancak gecenin
güzelliğinin, ardından sabahın gelecek olmasında yattığını söylemeyeceğim.
Güneşin doğuşu geceden ve sabahtan farklı olarak bir andır. Zaman, hangi renge
döneceği konusunda kararsızmış gibi görünen göğün aldığı hal gibi bir an için
havada asılı kalır. Tıpkı günbatımı gibi. Gündoğumu gibi günbatımına da
güzelliğini veren bu havada asılı kalmışlık halidir. İnsanlar bu yüzden doğan
veya batan güneşe bakarken sessizleşiverirler. Olgun, dengeli kişiler bu anları
özel kılanın havaya karasını çalan gece mi, yoksa aydınlığını veren güneş mi
olduğu sorusunu anlamsız bulurlar. Ben bu olgun, dengeli duruşun ardında da bir
seçimin yattığına inanıyorum.
Gündelik
hayata dair her şey politiktir; hatta daha sivri bir dille ifade etmek
gerekirse, ideolojiktir. Gündüz olmadan gece, gece olmadan gündüz olmaz
diyenler tercihlerini açık etmek istemeyenlerdir. İnsanlık bu sözde olgunluk
halini geride bıraktı. Artık aşırılıklar çağındayız. Bu olgun tavrı savunanlar
dahi bu savunularını aşırı bir pozisyon üzerinden yürütmek durumundalar.
Geceyi
tercih etmekle gündüzü tercih etmek arasındaki farkın ne olduğu üzerine
spekülasyonlar yürütmek zor. Söyledik ya, aşırılıklar çağındayız. Hiçbir
pozisyon sınırlarını zorlamadan kendisini tanımlayamaz. Eski paradigma
delilikleri yüceltirdi. Ancak o devirlerde delilikle aklı başındalık arasındaki
sınırlar daha tanımlıydı. Artık böyle bir durum söz konusu değil; delilik
herkesin hakkı ve göründüğü kadarıyla insanlar bu hakkı sonuna kadar
kullanıyor. Aşırılıklar çağı gecenin gizemini ve gündüzün apaçıklığını
törpüledi. Gecenin ve gündüzün savunucuları pozisyonlarını savunmak için çok
daha yıkıcı olmak durumundalar. Belki bundan dolayı sözde olgunluk çağının dili
varlığını sürdürme direncini göstermekte. İdeolojilerin sonunun gelmediğini
yavaş yavaş anlamamızın sebebi, duruşlarını açık edenlerin tuttukları tarafı
savunmak için eskiden olduğundan çok daha fazlasını feda etmeleri gerektiğini
fark etmemiz - tarafların kendileri bunun farkında olsa da, olmasa da. Belki
günümüzün en büyük ideolojik çatışması duruşları belirgin bir şekilde zıt
taraflar arasında değil, duruşunu açık edip bunun gerektirdiği fedakarlıkları
gösterenlerle sözde olgunluk çağının dilini kullanmakta ısrar edenler arasında
cereyan etmekte.
Gündoğumunun
ve günbatımının zamansızlığı bu çatışmadan uzaklaşma olanağı sunmakta. Zamanın
havada asılı kaldığı bu anlar hayatın her alanında kaçınılmaz olarak kendimizi
içinde bulduğumuz ideolojik çatışmalardan azade sığınaklar sağlıyor. Siyasi
çözümsüzlüklere çözüm arayan, toplumsal mücadelelerde aşırılıklar çağının
ideolojileri içine sıkıştırdığı diller arasındaki bağdaşmazlıkları aşmaya
çalışanların mücadelelerin taraflarını buluşturmak için önerdikleri buluşma
noktaları, gündoğumunun ve günbatımının bu havada asılı kalmışlık haliyle
benzerlik taşıyor. Ancak bu formülleri üretenler, bu havada asılı kalmışlık
halinin insanları bir araya getirmediğini, onları sadece ve sadece bir an için
insanlık durumundan uzaklaştırdığını unutuyorlar.
Zamanın
durdurduğu o anlar sessiz ve yalnız anlardır. O yalnızlığı hep beraber yaşarız.
Ancak o anları özel kılan gecenin karası ile gündüzün apaçıklığı arasında
yapmış olduğumuz tercihin bilincidir. Hangi türünden hoşlanırsanız hoşlanın,
devrim zamansızlık durumu içinde aranamaz. Gündüzün veya gecenin tarafları
olduğunu açıkça dile getirenlere saygılarımla.