Gerçeklik algısının manipülasyonu için eldeki araçların ve bu araçlara erişim imkanının artmasının gerçeklik olarak algıladığımız şeylerin değerini azaltması ve bu durumun hepimiz tarafından kanıksanmasının üzerinden çok zaman geçti. Simmel'in Metropol ve Zihinsel Yaşam metninde ele aldığı hal bunun ilk adımını oluşturuyor. Büyük kentlerde yaşayan insanlar var gibi görünenin aslında yok olabileceğini, gerçekliğin kim tarafından tanımlandığı üzerinden şekillenen bir kurgu olduğunu çoktan kabul ettiklerini dilencileri görmezden gelerek, kendilerini yol sormak için yaklaşanlara şüpheyle yaklaşarak veya onları da görmezden gelerek, kendilerini tanıtmadan karşıdakinin ismini soran kişilere telefonda isimlerini vermeyerek vs göstermekteler (Buradaki tek sorun farkında olmadan kabul ettikleri bu kurgusallığın kendi kurguları için de geçerli olduğunu anlamamaları ki şimdilik bu konuyu ele almayacağımı hatırlatarak söyleyeyim, açıklık epistemolojileri kavramı çerçevesinde ele almaya çalıştığım esas mesele bu).
Ancak modernitenin berberinde getirdiği ve gündelik yaşam ölçeğinin çok ötesinde sonuçlar doğurmuş olan o malum müphemlik, bütün müphemliğine rağmen veya tam da bu müphemliğinden dolayı şehir efsanelerine, mualifliğe, ana akımın dışında olmaklığa, 'trendy' olmayana, 'indie'ye, vs'ye yer ayırabiliyordu. Modernite halihazırda sahip olduğu araçlarla spiritualizm yaratma kapasitesine sahipti. Rıza düzeneklerinin önemli bir bölümünü bu kapasite oluşturmaktaydı. Modernite Poevari bir estetiği görselleştirmek için ekspresyonizme, nevrotik ruh halini anlatmak için film noir'a sahipti. Modernitenin bilgi-temelli iskeletinin sarsılmasının ve gerçeklik olarak sunulanın kurgusallığının kabul edilmesinin yan ürünlerinden bir tanesi modernitenin sahip olduğu o spiritüalizm kapasitesinin yok olmasıydı. Aslında milliyetçiliklerin-ırkçılığın, muhafazakarlığın yükselişi, dinin geri dönüşü, vs şeklinde tanımlanan eğilimlerin ortaya çıkmasında bu yeni dönemin toplumların seküler araçlarla spiritüel alanlar oluşturma kapasitesini kaybetmesinin yattığını söylemek mümkün. Bu kapasite kaybının sebebi gerçeklik algısında mesnet noktası sağlayacak olan 'güvenilir' kaynaklara artık sahip olunmaması. Başta gündelik hayat ölçeğinde verdiğim örneklerden hareketle bu durumu şöyle örneklendirelim: "Doktordan" başlığıyla arabasını satmaya çalışanlara önceleri sadece güvenmiyorduk -yani hala, aramızdaki bazı safların oltaya gelmesi mümkündü-; bugün ise böyle bir ilan gördüğümüzde "doktordan olunca ne oluyor ki?" diye soruyoruz kendimize. Ve bunu o veya bu mesleği küçümsediğimizden yapmıyoruz; mesele neye değer vermemiz gerektiğine dair 'yol göstericilere' sahip olmamamız. İşte tam da bu durumun açıklık epistemolojilerinin serpilmesine olanak sağladığı kanaatindeyim.
Başka yazılarla konuya biraz daha açıklık getirmeye ve canım isterse açıklık epistemolojilerinin niçin Popperci bir felsefe olmadığını ele almaya çalışacağım, canım istemezse rakı-balık yapacağım.