Yedi sezonluk Star Trek TNG'yi bitirdikten sonra onca saatlik izlentiden bu yazıyı çıkartmış olduğuma şaşıyorum. Hani her bir yaptığım işten yazı çıkartacak olsam bu blog dolup taşardı filan ama, mesele o değil. Mesele, neden bu konu? Hani insan görmek istediğini görürmüş filan mıdır olay? Kant'ın kategorilerinin lokalleştirilmiş bir versiyonu tarzı kafamıza kazınmış imajlar üzerinden mi algılıyoruz dünyayı? Matrix'teki eleman tavuğun tadının herşeye benzediğini söylerken bu laftan birşey anlamamamızın altında memleket mutfağının, arpasının tadının farkı mı yatıyor? Artık sebebi her ne ise, diziyi izlerken beni benden alan bazı karelerle karşılaştım ve memleketimizin tarihinden bir takım olaylarla bunlar arasında örtüşmeler gördüm. Gerçi bunda şaşırtıcı bir olay yok. Ne de olsa söz konusu dizi dünyanın kapsayamayacağı kadar geniş sınırları olan yeni bir medeniyet dairesi tanımlamakta. Kendi medeniyet dairesini değiştirmeye çalışan bir memleketin benzer konular üzerinden nelerin değiştiğini/değişeceğini/değişmesi gerektiğini anlatmaya çalışması son derece mantıklı. Ne de olsa aradaki dönemde Foucaultcu anlamda episteme'de büyük kaymalar meydana gelmedi.
Buyrun bakalım. Yeni enstrümanlar, yeni müzik, "yeni hayat". Bu yeni yaşam tarzı elbette ki yeni kılık kıyafetlerle beraber gelecekti. Yukarıdaki sahne kahramanlarımızın ziyaret ettiği ve cennet gibi tasvir edilen bir gezegenden.
Bu kare alakasız bir sahneden ama elde değil, bugünlerde yürütülen bir takım tartışmalar sayesinde öğrendiğimiz üzere cumhuriyetten önce de bir şekilde kutlanan, ama elbette sonrasında bambaşka bir form alan "gençlik ve spor" temalı bir takım bayramları hatırlatıyor. Data'nın pozisyonu tarlada çift sürerken kendini birden kulplu beygirde bulan bir Anadolu gencini andırıyor.
Cumhuriyet procesi elbette çocukları unutmadı. Onlara ulusal egemenliğin simgesi olan meclisin açılış gününü bayram etti. Ama bunu yaparken omuzlarına da koca bir yük bindirdi. "Ulusal egemenlik" ve "çocuk" olgularını aynı cümlede düşünmekte hep zorlanmışımdır. Hani klasik "çocuktur, aklı ermez" mantığı üzerinden değil, bizim sınırlı muhayyilemizle genişlik atfettiğimiz kavramlarla berrak zihinleri cendere altına almak üzerinden yaklaşmaya çalışıyorum olaya. Yukarıdaki kare ise sizi endişelendirmesin. Orada Enterprise'ın konutasında gördüğünüz çocuk, Kaptan Picard'ın yine tipik bir zuzay anomalisi sonucu çocuk haline dönmüş versiyonu.
Veeee... Evet... Köy Enstitülerinin başarısı diyorum, başka birşey demiyorum.