Wednesday, June 27, 2012

aydınlık, karanlık ve devrimler üzerine


Güneşin doğayazdığı anların gecenin kendisi kadar güzel olduğunu söylemek, gündüz için yazılmış bir güzellemeye giriş yapmak gibi gelebilir kulağa. Ancak gecenin güzelliğinin, ardından sabahın gelecek olmasında yattığını söylemeyeceğim. Güneşin doğuşu geceden ve sabahtan farklı olarak bir andır. Zaman, hangi renge döneceği konusunda kararsızmış gibi görünen göğün aldığı hal gibi bir an için havada asılı kalır. Tıpkı günbatımı gibi. Gündoğumu gibi günbatımına da güzelliğini veren bu havada asılı kalmışlık halidir. İnsanlar bu yüzden doğan veya batan güneşe bakarken sessizleşiverirler. Olgun, dengeli kişiler bu anları özel kılanın havaya karasını çalan gece mi, yoksa aydınlığını veren güneş mi olduğu sorusunu anlamsız bulurlar. Ben bu olgun, dengeli duruşun ardında da bir seçimin yattığına inanıyorum.
Gündelik hayata dair her şey politiktir; hatta daha sivri bir dille ifade etmek gerekirse, ideolojiktir. Gündüz olmadan gece, gece olmadan gündüz olmaz diyenler tercihlerini açık etmek istemeyenlerdir. İnsanlık bu sözde olgunluk halini geride bıraktı. Artık aşırılıklar çağındayız. Bu olgun tavrı savunanlar dahi bu savunularını aşırı bir pozisyon üzerinden yürütmek durumundalar.

Geceyi tercih etmekle gündüzü tercih etmek arasındaki farkın ne olduğu üzerine spekülasyonlar yürütmek zor. Söyledik ya, aşırılıklar çağındayız. Hiçbir pozisyon sınırlarını zorlamadan kendisini tanımlayamaz. Eski paradigma delilikleri yüceltirdi. Ancak o devirlerde delilikle aklı başındalık arasındaki sınırlar daha tanımlıydı. Artık böyle bir durum söz konusu değil; delilik herkesin hakkı ve göründüğü kadarıyla insanlar bu hakkı sonuna kadar kullanıyor. Aşırılıklar çağı gecenin gizemini ve gündüzün apaçıklığını törpüledi. Gecenin ve gündüzün savunucuları pozisyonlarını savunmak için çok daha yıkıcı olmak durumundalar. Belki bundan dolayı sözde olgunluk çağının dili varlığını sürdürme direncini göstermekte. İdeolojilerin sonunun gelmediğini yavaş yavaş anlamamızın sebebi, duruşlarını açık edenlerin tuttukları tarafı savunmak için eskiden olduğundan çok daha fazlasını feda etmeleri gerektiğini fark etmemiz - tarafların kendileri bunun farkında olsa da, olmasa da. Belki günümüzün en büyük ideolojik çatışması duruşları belirgin bir şekilde zıt taraflar arasında değil, duruşunu açık edip bunun gerektirdiği fedakarlıkları gösterenlerle sözde olgunluk çağının dilini kullanmakta ısrar edenler arasında cereyan etmekte.

Gündoğumunun ve günbatımının zamansızlığı bu çatışmadan uzaklaşma olanağı sunmakta. Zamanın havada asılı kaldığı bu anlar hayatın her alanında kaçınılmaz olarak kendimizi içinde bulduğumuz ideolojik çatışmalardan azade sığınaklar sağlıyor. Siyasi çözümsüzlüklere çözüm arayan, toplumsal mücadelelerde aşırılıklar çağının ideolojileri içine sıkıştırdığı diller arasındaki bağdaşmazlıkları aşmaya çalışanların mücadelelerin taraflarını buluşturmak için önerdikleri buluşma noktaları, gündoğumunun ve günbatımının bu havada asılı kalmışlık haliyle benzerlik taşıyor. Ancak bu formülleri üretenler, bu havada asılı kalmışlık halinin insanları bir araya getirmediğini, onları sadece ve sadece bir an için insanlık durumundan uzaklaştırdığını unutuyorlar.

Zamanın durdurduğu o anlar sessiz ve yalnız anlardır. O yalnızlığı hep beraber yaşarız. Ancak o anları özel kılan gecenin karası ile gündüzün apaçıklığı arasında yapmış olduğumuz tercihin bilincidir. Hangi türünden hoşlanırsanız hoşlanın, devrim zamansızlık durumu içinde aranamaz. Gündüzün veya gecenin tarafları olduğunu açıkça dile getirenlere saygılarımla.

No comments: