Monday, September 19, 2011

değişme isteği ve kişisel devrimler üzerine

Değişme isteği kişinin kendinden memnuniyetsizlik halinin bir belirtisi olsa gerek. Kendinden her memnuniyetsiz kişi değişmek istemez şüphesiz. Kişi değişimin getirdiği şeylerden, neye dönüşeceğinden veya neleri feda edeceğinden korkabilir. Ama değişmek isteyen herkesin kendisiyle bir sorunu vardır, yani, öyle olsa gerek. Değişim isteği dışarıdan aşılanamaz sonuçta -gerçekten istemekten bahsediyorum.

Değişmek istediğini söyleyen kişiye dair söylenebilecek başka birşey daha vardır: Bu kişi kesinlikle kendisi üzerine düşünmekten kendini alamamaktadır. Bir tefekkür halidir kişinin kendisi üzerine düşünmesi. Kaçınılmaz dürüstlüğünden dolayı ürkütücüdür ve yine bir sıkıntı alametidir.

Kişinin kendisini değiştirebilme becerisi başka bir konu. Başkaları üzerine atıp tutmak bana düşmez -sanki şu ana kadar bunu hiç yapmamışım gibi. Ama ben kendimden hareketle kendisi üzerine düşünüp duran bir kişinin değişmesinin önünde aşılmaz bir engel olduğunu iddia edeceğim. Neden derseniz, mesele şu ki kendi oluşundan rahatsız olan ve değişmeyi isteyen bir kişi kendisi ve değişim üzerine düşünmeye devam etmekte ise söz konusu değişim için şartlar olgunlaşmamıştır. Aksi halde değişim kendi başına bir mesela olmaktan çıkar, kişi değişir, yeni hali ile mutlu/mesut ve/veya kör/topal yaşar giderdi.

Kişilerle toplumlar bir değil. Toplumlar da değişmek isteyebilir, daha doğrusu kendi yaşadığı toplumu değiştirmeyi amaçlayan bir tasarımcı grubu olabilir; ve evet, şartlar olgunlaşmış olsa söz konusu toplum halihazırda bir değişim sürecine gireceği için bu istek kendi başına bir anlam ifade etmez, ki zaten böyle bir değişim kurgulandığı gibi yönetilemez, vs. Ancak toplumsal şartlarla kişinin şartları bir değil. Değişmesi amaçlanan toplumun değişmesinin önündeki engeller yalnızca bu değişimin karşısında olanlar tarafından üretilmez; değişmeyi isteyen kesim de farkında olmadan engeller üretir. Kişi için durum böyle değildir. Toplumsal mücadele analojisine olanak verir gibi gözükse dahi kişinin kendi içindeki kavganın mahiyeti farklıdır. Kişi memnuniyetsiz olduğu oluş biçiminin kimi yönlerine kendi isteğiyle sıkı sıkıya tutunur. Bağımlılıklar için de geçerlidir bu; yoksunluk hissinin kimyasal bir olgu olduğunu bir defa kabul etmiş olan kişinin bağımlılığını sürdürmesinin sebebi bağımlılık kaynağının eşlik ettiği deneyimdir. Zaten bu tutunduklarıdır, bu deneyimlerdir değişme isteğini gerçekleştirmesinin önündeki engel. Sonrasında kocaman bir boşluğun kalacağını bile bile yaşanan tatminler ne güzeldir, tatmini sağlayan edimin yıkımı getireceği düşüncesi aklının bir kenarından asla çıkmasa dahi. Ve kendinden memnuniyetsizliğinin en büyük nedeni sürekli kendi kendisine inşa ettiği bu bariyerlerdir. Yani kendi üzerine düşünüp durmasından kaynaklanmaktadır kişinin kendinden memnuniyetsizliği. Şimdi bir büyüğümüze kulak verelim:

"Karanlıkta bir ses gelir birine. İmgele.

Karanlıkta sırtüstü yatan kişiye. Bedenin arka bölümündeki basınçtan ve gözlerini yumduğunda ve yine onları yeniden açtığında karanlığın değişmesinden anlar bunu. Söylenenin ancak küçük bir bölümü doğrulanabilir. Örnekse şunu duyduğunda, Sen sırtüstü yatmaktasın karanlıkta. İşte o zaman söylenenin doğruluğunu kabul etmelidir. Ancak söylenenin asıl büyük bölümü doğrulanamaz. Örnekse şunu duyduğunda, İlk kez filanca gün gördün ışığı. Bazen bu ikisi birleştirilmiştir, örnekse, İlk kez filanca gün gördün ışığı ve şu anda sırtüstü yatmaktasın karanlıkta. Belki birinin yatsınamazlığından öbürüne gerçeklik kazandırmak için bir kurmaca. İşte önerme budur. Bir ses karanlıkta sırtüstü yatana bir geçmişten söz eder. Ara sıra bu güne ve daha seyrek olarak bir geleceğe değinerek, örnekse, Şu anda nasılsan öyle son bulacaksın. Ve bir başka karanlıkta ya da aynısında bir başka kişi eşlik olsun diye tüm bunları tasarımlamakta. Çabuk bırak onu."

"Uydurduğun masal"dan bahsediyor yazar. Ve "karanlıkta seninle birlikte olan kişinin masalı"ndan. Ve "karanlıkta seninle birlikte olan kişi masalını uyduran kişinin masalı"ndan. Beklendiği üzere sonu biraz karanlık: "En sonunda çabanın boşa gitmesi ve sessizlik çok daha iyi değil mi. Ve senin her zaman olduğun gibi olman. Yalnız".

Diyeceğim şu ki, değişme isteği, bu isteği yaratan koşulların -kişinin kendi üzerine düşünüyor olup bu değişimi tasarlıyor olmasının- sebep olduğu engellerden  dolayı kendi kendisini olanaksız kılan bir istektir, şiddetle kaçının derim. Su akar yolunu bulur, pompayla, lavaboaçla anca günü kurtarırsınız.

No comments: