Sunday, July 10, 2011

ben ölürsem bloguma ne olur?

İnternetin düşünce sürecimizi nasıl değiştirdiğini çok iyi gösteren bir sahne Invasion filminde Nicole Kidman'ın canlandırdığı psikiyatristin dünyada garip birşeylerin döndüğüdünü hissettiği anda bir hastasından duyduğu deli saçması cümleyi googlellamasıydı -amma deli saçması ama, "Kocam artık kocam değil" lafını dünyanın dört bir yanında milyon insan söyleyip duruyordur, delice birşey diyeceksen Man in Black'teki gibi "Sanki birisi kocamı üstüne giyinmişti!" filan de. Her neyse. Ben de az önce aklıma birden düşüveren bir düşünceyi, sanki üzerine kendi kendime düşünsem olmazmış gibi, googlellayıverdim -yardımcı tekerlek mübarek. Google'a, daha fazla yanıt almak amacıyla İngilizce olarak, şu cümleyi yazdım: "Ben ölürsem bloguma ne olur?". Bu fikir geçenlerde bulduğum güzel bir t-shirtün üzerindeki yazıyı düşünürken aklıma geldi (More people read this shirt than your blog -acı ama gerçek olan bu ifade kendini gerçekleştirmesin diye midir nedir, daha elim varıp da giyemedim söz konusu t-shirtü) -tabi arka planda Radiohead'in son albümünün çalıyor olmasının da bir etkisi olabilir bu düşüncelere dalmamda -neyiz ki bu koca dünyada, topraktan toprağa, uzay kocaman.
"Harbi len, ne yaparız?" diyenler mesela şu veya şu linklerden faydalanabilirler. Ben bu linkleri açarken kendi varoluşsal sürüklenişlerimle aynı frekanstan dalgalar yakalamayı umuyordum. Ancak, pek de şaşırtıcı olmayacak şekilde, "Blogunuz siz mefta olduktan sonra kazanç sağlamaya nasıl devam eder?", "Mirasınızı yiyecek kişi blogunuzu nasıl sürdürür?", "Paypal şifreniz ve siz" benzeri konularla karşılaştım (Bu arada "Kültürünle barışsana lan! Türkçe niye arama yapmadın!" diyenlere söyleyeyim, bişey çıkmadı. Bi dolu "Ayh ölüssem bloguma nolur minnoşlarım, zaten kimse okumuyo hüü" filan yazmış elalem). Bilmem gerekirdi ki blogu gerçekten okunan ve bu işten para kazananlar var. Benim böyle bir amacım veya beklentim yok -elbette bu durum, tekliflere kapalı olduğum anlamına gelmiyor. "Öyleyse ne olacak buraya yazdıklarım?" diye düşündüm; birkaç ay önce yaşadığımız blokaj (blogspotun hunharca kapatılması) geldi aklıma. Sabahları kalktığımda "Bugün bloguma ne yazsam acaba?" diye düşündüğümü söyleyemem. Yazdıklarımın çok önemi olduğunu da düşünmüyorum. Buna rağmen blogspot kapatıldığında kendimi ifade edebildiğim bir mecradan alı konmak hali bende garip bir dilsizlik hissi yaratmıştı. Sanırım öldükten sonra bloguma ne olur sorusunun yarattığı his bu dilsizlik halinin yarattığı sarsıntı ile aynı folder'ı paylaşıyor. "İnsanın koca evrende küçücük bir varlık olduğunu reddetme ve ölümlü bir varlık olduğunu unutma hali" başlıklı bir folder bu. Günümüz koşullarında silinmesi için çok büyük bir aydınlanma, veya tüm sistemi çökertecek büyük bir kırılma yaşamak gerekiyor. Şahsen ben ikisini de yaşamadım -ve ne yalan söyleyeyim, öyle bir oluş biçiminin içine doğmadıktan sonra aydınlanmadır, şivadır hindistandır, pek aklım kesmiyo yani.
Bir insan öldükten sonra blogu kaç yıl aktif kalır sorusuna yanıt verecek bir dolu teknik eleman vardır elbet (sabah programlarında tıbbi meselelere açıklık getiren bir doktora telefon açıp bu soruyu sormayı düşünüyor ve gülüyorum; siz de gülün). Ben bu blogu açıp içine iki yazı koymuş, ardından da bir 4-5 yıl yüzüne bakmamıştım. Hala yaşıyor mu acaba diye dönüp baktığımda yaşadığım mutluluğu çok iyi hatırlıyorum -sanırım google blogspotu almış olduğu için şanslıyım. Blogumun daha ne kadar yaşayacağını düşünüyorum şu an ve enteresan fikirler uçuşuyor kafamda... Mesela I am Legend'daki gibi bir felaket dünyayı vursa ve tamamına erse, dünyada hiç insan kalmasa ve daha sonra dünyaya inen bir takım zeki yaratıklar önce canavarları yok etse ve sonra insanlığın eserlerini incelemeye başlasa ve internete erişim sağlasa ve blogumu okusa ve bu satırlardaki inanılmaz öngörümden dolayı beni bir tür kahin sansa ve burada yazdıklarımın insanlık tarihinin ezeli ve ebedi külliyatı olduğunu zannetse... Veya birkaç on yıl sonra kimsenin sevmediği, pejmürde kıyafetler (bu sıfat tamlamasını ilk defa kullanıyorum, çok mesudum -ancak doğruluğundan kuşkuluyum) giyen tipler peydah olsa ve bunlara 'akbaba' dense, ve mesela dünyaya bir takım zeki yaratıklar inse ve diğerlerine sorsalar onlara niçin 'akbaba' denildiğini ve tekinsiz suratlı, kirli sakallı bir tipleme bu soruyu soran uzaylının kulağına eğilip "Çünkü onlar, tıpkı eskiden yaşlı profesörlerin ölmesini bekleşen sahaflar gibi etrafta dolaşır, oradan buradan bilgi kırıntıları toplar ve ölen insanların accountlarını kırıp bloglarını çalarlar", dese mesela.

Olur mu dersiniz? Olur olur, hayat... Olmaz olmaz demeyin. Koca uzay evren.

No comments: