Wednesday, February 17, 2010

araç amaç haline geldiğinde yoldan sapmış mı oluyoruz? -1

İnsanlık, gerek teknik, gerek düşünsel alandaki yeniliklerin -ki bu ve bunu takip eden ikinci metin bu ikisi arasında bir farklılık olup olmadığını konu edinmektedir- gündelik hayatta meydana getirdiği değişimler karşısında şaşkına dönüp "Aslında biz bunu hedeflememiştik" diyerek bir önceki gün üzerinde yürüdüğü topraklarda bir daha asla adımlayamayacağının endişesini dile getirmiş ve düşünce tarihini bu endişenin etrafındaki tartışmalar üzerine kurmuş. 'İlerleme' olgusunu iki tırnak arasına koymaya ve bunu 'mit' olarak adlandırmaya insanları zorunlu kılan, bu olgunun modernlikle bağlantılı olduğuna dair inanç. Bu öyle bir inanç ki, herşeyi tırnak arasında ifade ederek mutlak bir doğruya duyduğu ihtiyacı istemsiz olarak ortaya koyduğundan habersiz, bu 'mit'in modern zamanlarda 'icat edildiğine' kani olmuş, mutlak olan herşeye karşı açtığı savaşta kendi mutlaklarının ne olduğunu ortaya koymamak suretiyle -ki bunun sebebi mutlaklara duyduğu ihtiyaçtan kendisinin habersiz olmasıdır- kendisini kendi mutlaklarını açıkça ortaya koyan düşünce sistemlerinden üstün bir konuma yerleştirebileceğini zannetmiştir. İlerleme olgusu ile değişim olgusu arasında bir fark olmayabileceğinin farkında olan bu fikriyat teknik/düşünsel yeniliklerin modernliğin bir uzantısı veya göstergesi olduğunu söylerken modern-öncesi zaman ve coğrafyaları durağanlaştırdığının da bilincindedir. Ancak bu fikriyatın savunucuları hemen şunu söyleyeceklerdir: "Bizim söylemeye çalıştığımız, yenilik ve değişim fikrinin insan faaliyetlerinin temel amacı haline gelmesidir". Doğrudur, kıtanın birinde yaşayan insanlar nehirlerin ne zaman taşacağını hesap edebilmek için zamanı ölçecek aletler geliştirirken diğer bir zaman ve coğrafyadakiler dünyanın eskatalojik anlamda sona ereceği günü tahmin edebilmek için takvimler oluşturmaya çalışmışlardır. Ancak şunu söylemek gerekir ki, farklı amaçlarla benzer faaliyetlere girişmiş olanlar arasındaki iletişim kopukluğu bu faaliyetlerin birbirlerini etkilemediği anlamına gelmez. İletişimin artmasının en önemli etkisi değişimlerin hızlanması olmuştur. Amaçların aynılaşmasının yarattığı daralmanın sonuçlarını tartışmayı ikinci metne bırakarak teknik yenilikler konusu bakalım.

"Aslında biz bunu hedeflememiştik" cümlesi atom bombasının 'babası' Oppenheimer'in vicdan muhasebesini akla getiriyor. Ancak her teknik değişimin insanlığı bir kapana sürüklediği görüşünün arkasında durmak o kadar kolay değil. Yeni tekniklerin kurumsallaşması sonucunda bu kurumların bir sonraki değişimin önüne set çektiği düşüncesi en yoğun olarak iki grup tarafından dile getirilir. Bunlardan birincisi insanların belki hiç varolmamış uzak bir geçmişte çok daha mutlu olduğuna inananlardan, ikincisi ise insan yaratıcılığı ile bu yaratıcılığın ürünleri arasında bir ilişki kuramayan, insana sadece insan olmaklığından kaynaklanan özcü bir yaratıcılık atfedenlerden oluşur. Asr-ı Saadet yanlılarını umutsuz vakalar olarak bir kenara ayırıp ikinci grubun bu özcü iddiasını ele alalım. Daha önceki bir yazıda ilerlemelerin temelinde insan yaratıcılığının olup olmadığını tartışmıştım. Söz konusu metinde yeni bir buluş yapan bilim insanının beyninde bu yeni fikrin oluşabilmesi için bununla ilişkisi olan nesne veya olgulara dair başka bazı fikirlerin mevcut olması gerektiğini iddia etmiştim. Diğer bir deyişle kıvılcımın çakması için elde bir takım taşların bulunması gerekiyor -bu taşlarla taşların yarattığı kıvılcım arasında görünürde hiçbir bağlantının olmadığına dikkatinizi çekerim. Sanat söz konusu olduğunda da aynı şeyi söyleyebiliriz. Fotoğraf makinesinin resimde, fotokopi makinesinin grafik sanatlarda, eski Game Boy ve Commodore'ların müzik alanında yarattığı değişimler yeni sanat formlarının oluşumunda teknik değişimlerin rolünü bize anlatan örneklerden yalnızca birkaçı. Burada söz konusu olan, ilk başta bir araç olarak geliştirilmiş olanın bir başka faaliyet alanında amaç haline gelebilmesidir. Bundan rahatsızlık duyanlarsa o araçları kendi amaçlarına ulaşmak için kullanan ve kendi araçlarının başkalarının amacı haline gelmesini kendi çıkarlarına aykırı bulanlardır. Oysa farklı faaliyet alanları arasındaki bu geçişkenlik, yaratıcılık olarak adlandırılan olgunun temel dinamiğini oluşturur.

Sözün özü, insanlığın ürünü olduğunu düşündüğümüz şeyler aynı zamanda insanlığı yeniden üretmeye devam etmektedir. Bu yeniden üretim sürecinin eleştirel değerlendirmesinin insanı herşeye kadir bir yaratık olarak görmeden nasıl yürütülebileceğini bir sonraki metinde ele almaya çalışacağım.

No comments: