Monday, November 08, 2010

mesaj, kodlama, kodçözümü (açıklık epistemolojileri 2)

Daha önceki bir yazıda Brian Eno'nun kendi müziğine dair verdiği tanımlardan hareketle kendisinin bilgisinin oluşumu sürecinde bilgiyi alımlayana da bir yer ayıran olgulara bir giriş yapmış oldum. Kaldığım yerden devam etmek istiyorum.

Medya çalışmaları alanında önde gelen bir isim olan Stuart Hall ünlü 'Kodlama, Kodçözümü' (Encoding, Decoding) makalesinde medyada mesajın oluşum sürecinde mesajı kodlayanın avantajlı konumunu vurgulamakla birlikte kodçözümü sürecinin mesaj tüketicisine mesajı farklı şekillerde alımlama olanağı da sunduğuna dikkat çeker. Bu argümanı farklı şekillerde okumak mümkündür. Hall'ın düşünsel konumundan hareketle ilk akla gelecek olan okuma biçimi mesajın yerine ulaşması için alıcısı tarafından çözülmesinin gerekiyor olması durumunun mesaj tüketicisine sınırlı dahi olsa bir hareket (mücadele) alanı sunduğu noktasına odaklanır. Bu okuma biçiminde kodun çözümü siyasi bir momenttir ve ortodoks yaklaşımlardan ne kadar uzaklaşmaya çalışırsa çalışsın Hall'ı gerisin geriye 'bilinç' meselesine götürür.
İkinci bir seçenek nasıl bir niyetle oluşturulmuş olursa olsun mesajın iletilebilir hale getirilmesi için kodlanması gerektiği konusuna odaklanmak olabilir. Bu okuma biçimine göre mesajın kodlanmış hali (yani, mesajın yayınlandığı medya her ne ise orada geçerli olan dil ile yeniden yazılması sonucunda ortaya çıkan ürün) asla mesajın kendisi olmayacağı için belki de en baştan mesajın kendisinden farklılaşmaktadır. Bu durumda kodçözümü yalnızca mesaj tüketicisinin kapasitesi (bilinç seviyesi, tercihleri, yanılsamaları, vs.) ile şekillenmemekte, mesajın kodlanmış halinin halihazırda mesajdan farklılaşmış olmasından dolayı iki kere (yani hem kodçözücünün tercihleri ve kapasitesince, hem de mesajın kodlanmış halinden kaynaklanan değişimlerce) 'bozulmaktadır'.

Bu ikinci okuma biçiminin bizi mesajın ('bilgi' diye okuyun) iletilemez bir olgu olup olmadığı sorusuna götürmesi kaçınılmaz. Mesajın iletilemezliği bilgi ve iktidar arasında var olduğu artık herkesçe kabul edilmiş olan ilişkiyi sorgulanır hale getirir gibi gözükmekle birlikte bu ilişkinin yerli yerinde durduğunu görebilmemiz için kodçözümündeki geniş özgürlük alanı için nasıl bir bedel ödemiş olduğumuza bakmamız gerekir. Ümit ediyorum ki bu mesele hakkındaki fikirlerimi de kısa zamanda monitörünüze dökeceğim.

Saturday, November 06, 2010

Asimptotlar / Vol. 1: Mesleki prestijin çıkar örtüşmesinden kaynaklı olarak yetisel bozunmaya sebep olmasına karşı dengeleyici bir unsur olarak saygısızlık, aymazlık ve hatta hatta düpedüz yüzsüzlük

Gündelik kullanımı anlamını yansıtmaktan uzaklaşmakla birlikte 'meslek' (profession) kelimesi özel bir eğitim süreci sonrasında kişilerin uygulama hakkı edindikleri faaliyet alanları için kullanılır. Kelimenin bu anlamıyla konuşursak doktorluk ve mühendislik gibi alanlar meslek tanımına girmekteyken ticaretle uğraşmak bir meslek sahibi olmak anlamına gelmemektedir. Bu alanlarda faaliyet gösterme hakkının uzun yıllara dayanan bir eğitimi gerektirmesi, aynı eğitimden geçmiş kişilerin birbirlerini denetlemesini sağlamak suretiyle verilen hizmetin kalitesini garantiler gibi görünmekle birlikte belirli bir alanın bilgisi üzerinde kurulan iktidarın olumsuz yanları da bulunmaktadır. Bu olumsuz yanlardan bir tanesi aynı meslek sahibi kişilerin mesleklerinin prestijinin arkasına sığınarak kendi yetersizliklerini gizleme eğilimidir. Bunu yaparken yoğun jargon kullanmak ("Bunu gündelik dille nasıl ifade edebilirim bilemiyorum?"), mesleğin alt uzmanlık alanları arasındaki iletişimsizliğe sığınmak ("Benim uzmanlığım o alana girmiyor ama size danışabileceğiniz bir isim verebilirim"), mesleğin bilgi alanının aşırı teknik içeriğini mazeret göstermek ("İsterseniz teknik ayrıntılara girmeyelim") en yaygın olarak başvurulan stratejilerdendir. Bu stratejiler aynı meslek alanı içinde olan kişiler tarafından bir sır gibi saklanır. Mesleklerin prestijleri bu sırrın üzerine örtülen bir örtü vazifesi görür. Mesleğin gerektirdiği uzun eğitim sürecinin rekabetin yoğun olduğu ve kişilerin kendilerini sürekli olarak geliştirmelerini gerektiren bir ortam sağlaması beklenirken ortaya çıkan sonuç genellikle kişilerin daha da tembelleşmesidir. Meslektaşlar bu çürümeyi karşılıklı olarak birbirlerini pohpohlamak suretiyle gizlerler.

Bu çürümenin karşısında saygısızlığın etkin bir mücadele aracı olduğunu söylemek mümkündür. Meslek alanına yeni girmiş kişilerin alanın eskilerine getirdikleri eleştirilerin, eleştirilmeye alışık olmayan yaşlılar üzerinde yarattığı dumur etkisi kapalı meslek alanlarında değişimi tetikleyen sınırlı dinamiklerdendir. Meslek alanının yaşlılarının kendilerini eleştiren gençler üzerinde kurmaya çalıştıkları otorite karşısında gençlerin yapması gereken, işi vurdumduymazlığa vurmak, yıllardır aynı bozuk düzen içerisinde birbirini sıvazlaya sıvazlaya yaşamaya alışmış olan üstlerinin her tür hakareti karşısında pişkin pişkin sırıtmaktır. Gençler bugünkü utanmazlıkları ile mesleklerinin geleceğini şekillendireceklerdir. Kısacası "Gençler, utanmayın!" diyoruz ve hatta burada durmayıp ekliyoruz: "Utanmayın, utandırın!".